Eserinin olağanüstü olarak değerlendirilmesi mümkündür. Sanatçılığının ustalar listesinin en üst sıralarına yerleştirilmesi yerinde olur. “Sevdalınız komünisttir” cümleciğiyse çok sadedir.
Nâzım Hikmet 1963’ün 3 Haziran gününden sonra işçi sınıfının neferlerini, genç devrimcileri çağırmaya devam etti. Solun altın yılları geçip 12 Eylül karabasanı çöktüğünde direnen ve yeniden ayağa kalkanların zihinlerine sayısız anahtar dizesi vardı armağan edeceği. Özelleştirmeler ülkeyi kasıp kavururken “paranın saltanatı”nı hatırladık, emperyalizme bağımlılık utanç verirken “bu memleket bizim”di yine.
Hepsi geçerli olmayı sürdürüyor ve Nâzım yobazın karanlığına karşı kurşun eritmeye çağırıyor. Türkiye’de emek ve insanlık değerleri ne zaman dirense ve ne zaman yükselse Nâzım Hikmet oradadır. Çünkü olağanüstü eserlerin usta yaratıcısı Nâzım bir komünisttir.
Ne mutlu ki, bu dünyadan göçeli 53 yıl geçtikten sonra, boyun eğmeyen insanlık Nâzım Hikmet’in aydınlığa çağıran elini hissediyor.
Nâzım Hikmet’in anısının önünde saygıya durmakla bu çağrıya yanıt vermek arasında tek milim mesafe olmadığını biliyoruz. Eserini selamlamanın Türkiye işçi sınıfını selamlamaktan ayrı tutulamayacağının bilincindeyiz. Şiirlerini sevmekle bizim olan memleketimizi yobazın karanlığından, paranın saltanatından, yabancının roketinden arındıracağımıza duyduğumuz inanç ve güven bir ve aynı şeydir.
Nâzım Hikmet kurtuluş gününe çağırmaya devam ediyor.