Antik Yunan’dan Roma İmparatorluğu’na, Keltler’den Kartacalı’lara, Vizigot’lara, pek çok uygarlığın renk çaldığı, Endülüs dönemiyle, Kuzeybatı Afrika’ya açılmasıyla, Amerika’nın keşfine ve yağmasına uzanan imparatorluk geçmişiyle, engizisyon uygulamalarının en uzun sürdüğü coğrafya olmasıyla çelişkileri yüklenmişti bu coğrafya…
Sadece geçmişiyle değil:
Cumhuriyete ulaşmak için yaptığı denemeleriyle, işçi hareketiyle, 20. yüzyıla damga vuran, Lorca’sından Picasso’suna, de Falla’sına, Buñuel’ine, ilerici, sosyalist, komünist aydınlarıyla; bütün dünya gericiliğinin kaynak yağdırdığı bir iç savaşın ardından eşitlik ve özgürlük arayışını ezen bir diktatörlük altında, 1936’dan 1974’e, kırk yıla yakın bir süre baskı altına alınan bir emekçi halka ev sahipliği yapmasıyla da… O iç savaş için 1937’de şunu yazmıştı Nâzım, “Karanlıkta Kar Yağıyor” şiirinde:
(…) Karanlıkta kar yağıyor,
Sen Madrid kapısındasın.
Karşında en güzel şeylerimizi
ümidi, hasreti, hürriyeti
ve çocukları öldüren bir ordu. (…)
Çelişkilerle yüklü İspanya, sinema alanında önemli yaratıcılara da sahip oldu: Sürgünde ya da yurtlarında kalarak, memleketlerini anlamaya ve anlatmaya çalıştı bu sinemacılar. Bu seçkimizde paylaşacağımız beş filmle, bu ülkeye ve sinemasına ilişkin bir başlangıç yapmayı hedefliyoruz.
Faşist Franco dönemindeki tüm baskıya rağmen nitelikli bir sinemayı zorlayan, ama diktatörlüğün çözülüşünün ardından özgün niteliğini epeyce kaybedip “küreselleşen” bir sinema bu. Ülkedeki krallığı, sermaye egemenliğini, emperyalist kamptaki pozisyonunu pek sorgulamayan bir sinema…
İlk seçkimizde, bu nedenle, güncel filmlerden ziyade nitelikli bir tarihe ağırlık veriyor ve sermaye egemenliği, din ve zor aygıtı eliyle üstüne karanlık çökertilen bir halkı anlatan bir sinemayı perdeye taşıyoruz
Programın tarih ve seans bilgilerine sinema sayfamızdan da erişebilir ve isterseniz ücretsiz koltuğunuzu ayırtabilirsiniz.