Asaf Güven Aksel’in, Abidin Dino’nun 27. ölüm yıldönümünde, soL Haber için kaleme aldığı yazıyı NHKM dostları ile paylaşıyoruz.
‘Bir tek sözcüğü yaygın dolaşıma sokmuşlukla, gün ışığına çıkarmışlıkla bile,
Abidin Dino, kütüğe işlenmeyi hak eder: İmece.’
Varsayalım, tablolar, desenler bırakmamış geriye. İmzasını taşıyan bir yazı, bir çeviri, bir şiir de. Sinemaya, belgesele de hiç bulaşmamış olsun. Heykel yontmuşluğu da yok, varsayalım. Ne Paris’te yaşasın, ne Picasso’yla, Chagall’la, Eisenstein’la, isimler uzar gider, dadacılarla, sürrealistlerle tanışıklığı, sosyalistlerle saf tutmuşluğu, Nâzım’la ahbaplığı olsun. Bunlar olmadan, bir Abidin Dino olur mu? Bana kalırsa, olur. Tarih ne der, bilemem.
Bir tek sözcüğü yaygın dolaşıma sokmuşlukla, gün ışığına çıkarmışlıkla bile, Abidin Dino, kütüğe işlenmeyi hak eder: İmece. Bir dünya görüşünü beş harfe sığdıran, üreten halkın, Anadolu’nun yarattığı muhteşem sözcük. Ortaklaşmak, ortaklaşa, ortak, hep birlikte kotarılan iş, başkalarına fayda verme esasına dayanan çalışma, gönüllü yardım, dayanışma, karşılıksız emek payı… Tek bir kelimenin karşılığı, hüküm süren sisteme reddiyeyi ve alternatifini böylesine içerebilir mi?
Denilecektir ki, “iyi hoş da, ressam olmasaydı, 1939’da Balıkesir’e gidip, bu kelimeyi duyamazdı ki”… Ah bu gerçekçiler, ağız tadıyla bir fantezi yaptırmazlar. Oysa, gerçeklik de fantezi gibidir o sıralar. Genç Cumhuriyet’in aydınlar ve sanatçılar eliyle topluma uzanmaya çalıştığı bir programın parçası olarak, 1939’da Balıkesir’deydi Abidin Dino. Tamam. Ressamlar da bir grup olarak, önceden saptanmış yörelere gönderilmiş, hem oraları resmetmiş, hem de bölge halkını, gelenek ve göreneklerini, yemeklerini, bitkisini böceğini incelemiş, özellikle de o yörede kullanılan sözcükleri derlemişlerdi. Bu derleme çalışmaları bir merkezde toplanıyor, gazetelerde dergilerde yayınlanarak, dilin zenginleşmesine katkı olabilecek öneriler listesine dönüştürülüyordu. Abidin Dino’ya da Balıkesir ve çevresi düşmüştü, “D Grubu ressamları”nı temsilen.
“Algıda seçicilik” diye bir şey vardı ki, içerdiği anlam nedeniyle çarpa çarpa “imece” çarpmıştı Abidin Dino’nun kulağına. “Derleme Sözlüğü”ne bakılırsa, daha birçok yere gitse, aynı kelimeyi duyacaktı kuşkusuz. Ama o yıllarda, “yerel”lik çok daha genişti, “genel”likten, öyle birbirlerine katışmaları pek kolay değildi… Bu yüzden, bir “köylük yer” kelimesi olmaktan çıkıp, bir kavram olarak genel gündelik hayata sunulması, bir bakış açısı ipucudur… Nitekim, Abidin Dino, bir makalesinde, “sanat ve iş aşkına dayanan, ziraatten endüstriye kadar yayılan yeni bir rasyonel ‘imeceye’ ihtiyaç var” derken, meselenin bir kelimenin sadece “dile girmesi”nden ibaret olmadığını gösteriyordu.
Bu kelimeye sevdalandığı 1939’da, uzun süren bir ayrılıktan yeni dönmüştü Türkiye’ye. 1933’te Sovyet yönetmen Sergay Yutkeviç, “Türkiye’nin Kalbi Ankara” filmini çekmek için Türkiye’ye geldiğinde, resimlerini görmüş, eğitim alması ve kendisiyle çalışması önerisiyle, Abidin Dino’yu üç yıl kalacağı Sovyetler Birliği’ne, Leningrad’a götürmüştü. Oradan kısa bir süre için Londra’ya, oradan Paris’e. Dön dolaş, Türkiye. İstanbul. İlle de İstanbul’un yoksulları, emekçileri. Hele ki, ekmeğini denizden çıkaran balıkçıları. Onları tuvale aktaran Dino ve arkadaşlarının kurduğu “Yeniler Grubu”nun, “Liman Grubu” diye tanınması boşa değildir. Balıkçılarla bu kadar ilgilenmenin siyasal çalışmalara eşlik etmesi, yeniden bir “gezi”ye gönderilmesiyle sonuçlanır. İki yıl önce, halkı aydınlatmak için Balıkesir’e gönderilen, şimdi de İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı emriyle Mecitözü’ne, Adana’ya filan niye sürgüne gönderilmesin ki? Üstleneceği işlev aynı kalacaktır nasılsa…
Abidin Dino’nun resimleri, desenleri, heykelleri arasında, eller ayrı bir yerde durur. Emeğin sembolü el. İş görmenin. İnsan olmanın. O ellerin kavuşması, parmakların kenetlenmesi, bizi yine başa götürür belki: İmece. Elbirliğiyle kurulan, onarılan dünya. Yaşamına baktıkça, hep bu kelimenin izini sürüyorsunuz. Şiir kitaplarına desenleriyle yaptığı katkılar bile bu fasıldandır. Örneğin, Nâzım Hikmet’in “Kuvayı Milliye Destanı”na çizdikleri, bir desenleme değil, destanı farklı bir disiplinde aktarmadır aslında, isimsizlerin göz önüne çıkarılışıdır.
Temalı çalışmalarına verdiği adlara da bir bakalım: “İşkence”, “Atom Korkusu”, “Uzun Yürüyüş”, “Uzay”, “Adalar”, “Savaş ve Barış”, “Çıplaklar”, “Parmak İstifleri”, “İkinci Dünya Savaşı”, “Esrarkeşler”… İlle eller, eller. “Sen el resimleri yaparsın Abidin, bizim ırgatların demircilerin ellerini / Kübalı balıkçı Nikolas’ın da elini yap karakalem…”
Farklı teknikler kullansa da, gördüğünüzde, Abidin Dino’nun olduğunu hemen anladığınız “hat sanatı”nı çağrıştıran çizgilerinde, belki de buradan gelen bir dürtüyle, gizlice yazılmış sözcükler aradınız mı hiç? Denemelisiniz.
23 Mart 1913’te İstanbul’da doğmuş Abidin Dino, 7 Aralık 1993’te Paris’te ölmüş. Yaşam dilimine, öyle çok şey sığdırmış ki. Girişteki, “bunları yapmasaydı” bölümünde sıraladıklarımız, devede kulak. Ama bilinenleri ya da kolayca bulunabilecekleri boşverelim. Bu yaşamın rehberini söyleyelim. Herkes sosyalizmin tarihe gömüldüğünü, Marksizmin bittiğini söylerken, o demiş ki: “Marksizm öldü diyerek önümüze bir tabut koydunuz. Açtık baktık ki tabut boş!” Buradaki keyifli vurgu, “bir heyulanın” hep dolaşacağına duyulan güvendendir.
Evet, Nâzım’ın “Saman Sarısı”ndaki o malum sorusundan, bıkkınlıkla uzak durduk. Ama, Abidin Dino’nun şiirle verdiği yanıttan bir parça, hayata nereden baktığını pekiştirici bir belge olabilir. “Kokusu buram buram tüten / Limanda simit satan çocuklar / Martıların telaşı bambaşka / İşçiler gözler yolunu” diye başlar yanıt. Nâzım inse bir vapurdan başında delikanlı şapkası, kolları sıvalı kavgaya, kucaklaşsalar, Meserret kahvesinde otursalar, dolaşsalar Türkiye’yi ki, cezaevleri müze olmuş, sürgün yurtları cennet, o zaman çizebilirmiş mutluluğu. Tuval ve boya yeterse…
Bir minik anıyla bitirelim. 20’li yaşlarda bir genç, açar Paris’e bir telefon, çıkardıkları gençlik dergisinde verecekleri takvim ekinde bir desenini kullanıp kullanamayacaklarını sorar, dergi içeriğini, amacını birkaç cümleyle özetleyip. “Ayıp olur” der karşıdaki adam, “siz, sizin için üretilmiş bir şey vermelisiniz”… Birkaç gün sonra gelen özenli zarftan, bir Nâzım deseni çıkar, “yürekten selamlar, başarılar” notuyla… Dedik ya, Abidin Dino, imece kelimesine sevdalanmıştır… Bir başka beş harfli sözcük, eşanlamlı bir hayat duruşuyla bütünlenmiştir onda: Komün…
Kaynak: https://sol.org.tr/haber/abidin-ya-da-ellerin-imecesi-20978